29 Eylül 2013 Pazar

Tanrı'nın Paslı Piyanosu ve Açmamış Çiçekler

Anlamadım beni mi çok yanlış yere koymuşlar, seni mi çok uzağa? Attığımız her adım boşlukta kayboluyor. Yitiriyor kendini. Ölüyoruz aslında farkında değilsin. En çok da geceleri ölüyoruz. Sonra her sabah ölümü bir askıya asıp çıkıyoruz evimizden.

İki yakası bir araya gelmeyen, sensiz bir İstanbul gibi oluyorum bazı geceleri. Sabaha karşı iliklediği yakalarından geçiyorum bazen. Bazen de usul usul izliyorum onu, gömleğini iliklerken. Bir sigara yakıyorum. En azından bir kahve içseydin diyorum, gitmeden.

Gündüz ben sokaklarında yüzüyorum İstanbul'un, bir eylül yağmuruyla kaldırımlarından akıyorum. Geceleri İstanbul benim içimde boğuluyor. Ama yine de sokakları denize çıkan bir semtin, geceleri denize çıkmıyor bazen. O gecelerin kuruluğu tanıdıktır. Anlıyorsun bazen halimden.

Tehlikeli ölmelerdir dalgalarından senin bu saçlarını. Bırak vursun suratıma! Oldum olası korkutmuştur beni yalnız ölme fikri, biliyorsun. O yüzden bırak vursun. Sen de yalnız ölme. Yanında çiçekleriyle akan bir ceset vurmamalı kıyılarıma. Söz konusu çiçekse, ceketimle yakarlar beni. Ceplerime aldığınca zambaklar doldururuz. Belki güzel kokar diye küllerimiz.

Bütün bildiklerini unut, unut bütün öğrendiklerini. Yeni şeyler anlatacağım sana. Sana, Akdeniz'i öpmemiş bir şehrin koynunda uyumak kadar tehlikeli bir ölmek anlatacağım. Sonra yaşayacağız. Ölmemecesine. Birlikte ölürcesine.

Ben seni gördüğüm gün, gökyüzünden bir yıldız düşürdüm. Ben seni bildiğim gün, Tanrı'nın paslı piyanosuna tükürdüm. Çünkü ölürken, onunla beraber emanet etmişti sonsuz yalnızlığını bana. Onu da çıkarıp attım üzerimden. Çıkar üzerine kuşandığın kıyamet sessizliğini sen de. Tükür karanlığını suratıma. Dök düğmelerini yerlere. Bak ben yıldızları döktüm. Senin için bu gece de birkaç yıldız avlayacağım. Gökyüzünde karanlığımızı perdeleyen tek bir ışık kaldı. Onu da alacağım. Bırak aksın ırmakların içinde karanlıklar. Bırak ıslansın geceler. Hiç görmeyeceğimiz çiçekler açsın, adını hiç bilmeyeceğimiz çicekler.

Gecenin en ıslak yerinden bir vapur daha kaldıralım. Derdimiz parlamak olmasın. Baş döndüren bir huzurun kokusunda, kendi karanlığımızda kaybolalım.